Yeni Medya Düzeni Konferansı

Bugün tüm gün Doğuş Yayın Grubu tarafından düzenlenen Yeni Medya Düzeni Konferansı için Lütfi Kırdar'ın yanındaki İstanbul Kongre Merkezinde'ydim.

Organizasyon gayet başarılı, katılım da beklediğimden fazlaydı. Bu tür etkinlikler sektör profesyonellerini biraraya getiriyor, bilgi edinmenin yanında sosyal bir platform aslında...

Konuşmacılardan özellikle radyonun geleceğini anlatan David Goodman ve "farklı ol, kalıplardan çık" sloganı ile Seth Godin'in anlattıkları benim için aydınlatıcıydı. Ayrıca The Young Turks'ün editoru Cenk Uygur da video konferans ile taa LA'den katıldı ve etkileyici başarı hikayesini anlattı. Öğledensonra oturumunda panel katılımcılarından Levent Erden sosyal medyayı asosyal olarak nitelendirdi ve bana acaba? dedirtti...

Kısaca verimli ve güzel bir gündü... :) Yarın yine bir iş günü...işler beni bekler...

Geçtiğimiz 1 ay neler oldu?


Herkese Selam,
Bu ara bir yoğunluk, bir koşturmaca gidiyor. N'apıyorum n'ediyorum belli değil, zaman hızla akıyor...En son 1 ay önce yazdığımı düşünürsek bu süreçte neler olduğunu özetlemek gerekebilir.
Öncelikle teyze oldum:) Aslında yenge oldum ama teyze daha hoşuma gidiyor... Teyze'lik makamına nedense daha fazla saygı ve sempati duyuyorum; bitanem melek teyzemden dolayı sanırım........
Dünya tatlısı bir prenses -Ece- elime doğdu desem yeridir. Tüm sürecin içinde aktif şekilde rol aldım ve yeni doğan bakımı konusunda 7 günlük testi başarı ile geçtim :) Tontişin fotosu annesinin blogunda! Tık tık
Bunun dışında, Beyoğlu'nda bir parti mekanı keşfettim. Arkadaşımız Herman'ın doğumgününde "in the van" adlı mekanda eğlendik. Burası home party tadında parti verebileceğiniz bir mekan. Mekanı kapatıyorsunuz; içinde barı DJ'i herşeyi var...Evi küçük çevresi geniş insanlar, huysuz pinpon komşuları olanlar veya değişiklik isteyenler için ideal!
Adres: İstiklal Cd. Küçükparmakkapı Abdullah Sok. no:15/A
Tel: 0212 293 55 71
Girişinin biraz ürkütücü olduğun söyleyebilirim, ama çıkın merdivenleri çekinmeyin:)
Başka başkaaaaaa... Hmmm.. Kanyon'da Pazar günü Caz Havası'nda İlhan Erşahin -İstanbul Sessions vardı. 4 kişi harikalar yarattılar, tebrik ediyorum. İlk kez dinledim ve büyülendim, yaklaşık 300 kişi ile beraber... Kanyon'da caz her pazar var, etkinlikleri web sitesinden veya facebook grubundan takip edilebiliyor...

Şimdilik flashback bu kadar...Koca ay sanırım başka bişi yapmadım. Zaten yanlızlıktan kafayı da yemek üzereyim. Murat 4 ayaklı sevimli kahverengi canlı gibi çalışıyor tam 1 aydır. Sabah 6'da evden çıkıp gece 11'den sonra geliyor.. Sabah yüzünü görememiştim, ve saat 22:30 hala yok mesela... Poofff...
Herkese iyi haftalar, salıyı salladık bakalım bu hafta nası geçer...
Ceylan'dan sevgiler...

Yeniköy Takanik

Av yasağı , Ramazan derken ton balığı dışında balığa hasret kalan bünyemize Bayram'ın 2. günü bir kıyak geçtik. Yeniköy'de Takanik'e gittik.

Hem keseye hem mideye hitap eden bu sevimli balıkçıyı herkese tavsiye ederim.

İşte favorilerim...


Afiyet olsun:)

Fırsat siteleri ve yakaladığım son fırsat Zarifi'de İftar!




Son zamanlarda bu fırsat siteleri revaçta, siz de farkındasınızdır. Sabah işe gider gitmez maillerimi kontrol ettikten sonraki ilk işim bu sitelere bakınmak oluyordu. Grupanya, şehir fırsatı, markapon, grupca...derken oldukça vakit alan bu arayış, fırsatbufırsat.com'u keşfimle kolaylaştı. Keza bu sitede tüm fırsatlar mevcut. Burdan bakıp seçip ilgili sayfadan alabiliyorsunuz istediğinizi. Çılgınca ordan oraya fırsat takip edenlere tavsiye ederim:)







Geçen hafta Ramazan'ın son iftarlarından birini şehirfırsatı'ndan kaptığımız indirimli iftar yemeğimiz için Çubuklu Hayal Kahvesi'ndeki Zarifi'de geçirdik. İş çıkışı, iftar için erken denebilecek bi saatte Çubuklu'daydık. Kocacımla mükemmel bir manzarada, mekanın en güzel masalarından birinde güneşi batırdık. Masamız birbirinden güzel yemeklerle donatıldı ve misafirperverlik de takdire değerdi. Çubuklu'yu bu yaz keşvettiğimizi yazmıştım, bu manzara bloguma daha da çok konu olacak gibi görünüyor:)


Sevgiler,

Anadolu yakası sahilinde bir pazar ve Inception!

Geçtiğimiz pazar, ramazan evimize hoş gelmeden önce, biraz hava alalım dedik, çıktık yollara. Yaz sıcağında şöyle biraz iyot kokusu alalım, biraz dalga foşurtusu dinleyelim diye uzun yollar tepmeden Anadolu Hisarı'ndan sahile indik...

Etrafta ne var ne yok bakınarak Beykoz'a kadar geldik. Beykoz'da deniz kenarında bir teknede karınımızı doyurduk balık ekmekle...Epeydir yemiyorduk, çok hoşumuza gitti...
Dönüş yolunda Çubuklu'da Hayal Kahve'sine uğradık. İlk defa gittiğim bu yerin manzarası görmeye değermiş. Otoparkından mekana giriş yolunun biraz virane oluşundan Murat'a "doğru yere geldik di mi?" bakışı atsam da, o yolu atlattıktan sonra sevimli bir mekan karşılıyor sizi. Düğün derneklere de ev sahipliği yapabilen Çubuklu Hayal Kahvesi birkaç farklı cafe-restoran bulunuyor. Bunlardan birisi olan FOL , geçen pazardan sonra benim için bir kahvaltı mekanıdır .... Boğaza karşı içtiğim naneli limonatanın tadı damağımda... Ramazandan sonra kahvaltıya gidilir... Ayrıca Zarifi, balıkçı Abdullah ve Ottoman'da diğer restoranlar. Onları da denemek gerek bu manzaranın hatrına:) Bu arada bu ufak gezimiz sırasında, "Lacivert"in önünden de geçtik. Konumu itibarı ile beni oldukça etkileyen Anadolu yakasının nezih restoranı, duyduğum kadarı ile hem göze hem damağa hitap eden mekanlardanmış. Ona da ramazandan sonra bir uğramak gerek...

Bu güneşli ve sıcak günün ardından serinlemek için en doğru mekanın sinema olduğunu düşündük ve Meydan'a gidip Inception'a iki bilet aldık. Çoğu arkadaşımın etkilendiği film benim de beğenimi kazandı; hem atraksiyonlu hem gizemli... Zaten, akıcı olan her filmi beğenirim ben... Konsepti seviyorum çünkü: sinemada rahat koltuk, kola, mısır - evde canım kanepem, bira ve cips:)

Sevgiler,

Vira Kaptan Ceylan! Rota Burgazada!


Evet sonunda bir yelkenliyi de idare ettim ya, daha n'apıyım:)

Murat'ın bana bu yıl doğumgünü hediyesi bir yelken turuydu. Haziran kızı olan ben, o zamandan beri hava koşullarının müsait olmasını bekliyordum organizasyon için, taa ki geçen Salı rezervasyonumuz sonunda yağmursuz bir güne denk gelene kadar!

Turumuz Kalamış Marina'da saat 7 gibi buluşmamızla başladı. Turun katılımcıları biz ve Murat'ın iş arkadaşlarıydı. 4 çift 9,5 metrelik yelkenlimize bindik ve Burgazada'ya doğru yol aldık.

Bu yolculukta biz acemilere teknenin sahibi olan Cenoa Sailing'den Kemal ve Kardaş eşlik etti.(Kendilerine üşenmeden bana birşeyler öğrettikleri ve balık sofrasındaki hoş muhabbetleri için teşekkür ediyorum!) Benim yelkenlide ordan oraya korkusuzca gezinmemden ilham alarak "dümeni ister misin" dediler. Tabii ki atladım hemen:) Onların kontrolünde yaklaşık yarım saat yelkenliyi ben idare ettim. Çok hoş bir deneyim, dümen ters yönlü olmasına rağmen bir süre sonra bir uzvunuz gibi beyniniz direkt komut veriyor elinize, sancak için (sağ taraf) sola çeviriyorsunuz, iskele için (sol taraf) sağa...


Rüzgarı hissetmek, güneşi batırmak denizin üstünde inanın bambaşka. Murat'ta zaten bir yelken aşkı vardı, iyice depreşti böylece ve bana da bulaştı! Evden önce tekne alırsak hiç şaşırmam:)

Burgazada'ya daha önce hiç gitmemiştim. Kıyıya yanaştık, sıra sıra restoranların arasında önceden rezervasyonumuz olan Antigoni'ye oturduk. Sofrada birbirinden güzel mezeler; hele o börülce... Tadı damağımda hala...Sonra balıklarımız geldi...Tıka basa doyduk, keyifli sohbetler ettik...

23:30'da yeniden vira Burgazada'dan...Ayışığında, yıldızlar atlında, dalgalar arasında yolculuk... Yok böyle bişi!!!!

Bana verilen en güzel hediyelerden biriydi bu...
Yeni bir deneyim, aklımda yeni bir kapı, açılması ve keşfedilmesi gereken...
Amatör denizci sertifikası, yelken eğitimi...ne varsa artık almak farz...

Benzer bir deneyim yaşamak isteyenler için Cenoa Sailing
TIK
Yok ben feribotla geçerim Burgazadaya ama neydi şu balıkçının adı diyenler için Antigoni Balık Restoran
TIK

Denizleriniz engin, rüzgarınız kolayına, pruvanız neta olsun :) Sevgiler...

Yavru Ceylan Yavru Vatan'da!

Etrafımdakilerden hep küçük oldum ben, okula 5 yaşımda başlamamdan ötürü olsa gerek...

Üniversitede sevdiğim bi arkadaşım "yavru" derdi bana, "Yavru Vatan" deyince aklıma bu geldi, attım başlığı...

Ve işte bu yazısının konusu...Yavru Ceylan ve eşi son yaz tatilini ansızın yapılan bir rezervasyon ile Kıbrıs Kaya Artemis'te geçirdi.



Kıbrıs'a Atlas Jet'le gittik, rötar yapmadan tam vaktinde gelen uçağımız bizi önce Anadolu, sonra Akdeniz üzerinden uçurdu, Beşparmak dağları üstünde süzülerek Lefkoşa yakınlarındaki Ercan Havalimanına indirdi. Hava sabah 9 olmasına rağmen oldukça sıcaktı. ETS turun tabii ki klimalı otobüsü ile 1 saat sonra oteldeydik. Saat 2den önce girişe izin verirler mi ki derken öğlen 12 de kahvaltımızı etmiş denizde yüzerken bulduk kendimizi:)

Otel hakkında detay yazmayacağım ama çok memnun kaldığımızı söyleyebilirim. Casino oteli olmasından dolayı akşam aktiviteleri sönük geçse de; biz hizmet, yemekler ve özellikle denizden ÇOOOK memnun kaldık. Gitmeden önce okuduğum tüm olumsuz yorumları, elimde içeceğim kulağımda sevdiğim şarkılar kumsalda ayaklarımı uzatmış o masmavi tertemiz denize bakarken gülerek anımsadım:)

Otel misafirleri İtalyanlar, Türkler ve Kıbrıslılardan oluşuyordu. Haftasonu Gülben Ergen konseri harcinde kalabalık değildi. Yemekler çok güzeldi, her öğlen bira-patates yapıp kafayı çektik, sonra saatlerce denizden çıkmadık, sarı renkli kumsalda yürüdük masmavi sularda yüzdük...Hakkını verdik tatilin!
Murat bana eşlik etmedi ama ben Girne'ye de gittim. Bi numara yokmuş zaten:) Ama Girne Kalesini gezdim, çok sağolsun orada bir görevli o saatte (güneş tepedeyken) kaleyi gezen sanırım tek Türk olduğumdan , bana acıdı ve kalede görmem gereken önemli yerleri gösterdi , detayları anlattı. Özellikle dünyanın keşfedilenen en eski ikinci batığının Girne'de (ki en eski batığı Bodrum'da) olduğunu gördüm. Hatta yeryüzüne çıkartılan en eski batıkmış bu... Çok ilginçti...MÖ lerden kalma düşünün...İçinden çıkan bademler, zeytin çekirdekleri bile Girne Kalesinde sergileniyor...

Alışveriş için Kıbrıs pahalı, zaten birşey de yok, herşey Türkiye'den doğal olarak. Hatta iki yıl önce Silivri pazarından aldığım noname bir şortun aynısını gördüm bir mağazanın sepetinde düşünün:) Freeshop alışverişi içinse Ercan derim! Özellikle Atatürk Airporttan baktım istediğim içkilerin fiyatlarına, Ercan'da hepsi daha ucuzdu...

İşte böyle...Bolca yüzdüm "bu deniz bir daha bulunmaz" diye, bolca yedim "kim bu kadar yemeği hazırlayıp önüme koyar bi daha" diye ve aklımdan herşeyi sildim "nası olsa bir yıl boyunca yine dolar" diye...

Ve sonunda havalara uçtum işte böyle:)

Herkese böyle bir tatil diliyorum.
Sevdikleri ile yeni keşfettikleri yerlerde; aşkla, sağlıkla....














22 Temmuz Cranberries Konseri

Tatil, işe adaptasyon, misafir... derken günler geçti yazacak şeyler birikti.
Son yazımın ertesinde, Küçükçiftlik Park 'ta Cranberries'den inanılmaz bir performansa şahit olduk. Dolores'in sesini kullanma yeteneği takdire değer. Ayrıca tahmin etmediğim kadar çatlak ve sempatikti. Dehşet sıcak olmasına ve kısa boyumla sahneyi görmek için sarfettiğim çabalara rağmen, hepsine fazlasıyla değdiğini söyleyebilirim:) Bir dahaki konsere parama kıyıp en önden izlerim, olmadı yanımda 13cm'lik topuklularımla gelir, boynumun ağrıması yerine ayak ağrısı çekmeyi yeğlerim:)
Cranberries'in ilk dinlediğim şarkısı tabii ki "Zombie" :) Lise 1'de 29 Ekim koro çalışmalarında tanıştığım kız vermişti kasetini :) Hala canım arkadaşım kendisi, Konya'da nasıl 2 sokak ötemde oturduysa, İstanbul'da da aynen 2 sokak var aramızda! İşte ona borçluyum bu güzel şarkılarla tanışmamı...
Konser günü ofiste bir Cranberries fırtınası esti...Fizy sağolsun tüm setlistin üstünde geçtik:) Konserden önce Beşiktaş'ta buluşup içimize serinletmeye çalıştık... Murat'ın çok sevdiği Dolmabahçe yolundan yürüdük...Yaklaşık 1 saat kuyrukta dikildik... Ve muradımıza erdik...
Ve işte... lise yıllarımdan kalan, beni alıp taa uzaklara götüren o güzel şarkılar burada! O gece de herkesin dilindeydi hepbir ağızdan... "When You're Gone" fovorim...
Biz fotograf makinası götürmedik ama götürenler ve edepsizce sahneyi görmemi tamamen engeleyen arkadaşlar vardı. Sinir oldum kendilerine ama bir kare foto koymadan da edemiyorum...

Bon Jovi ve Bryan Adams'ı da kanlı canlı dinleme temennilerimi yineliyor, herkese müzik dolu bir yaz diliyorum...

Silivri, alisveris turu ve tatil planlari!

Bu haftasonu Silivri`deydik. Deniz, mangal ve parmak arasi terlikle tatil modunu yakaladik Murat`la...

Aslinda hayatima evlendikten sonra girdi Silivri; ama kolayca alistim her yaz 1-2 haftasonu gittigimiz, tatli insanlarla guzel sohbetler edip iskele geyikleri yaptigimiz bu mekana...Biraz da aslinda kendi Altinova ozlemimi gideriyorum sanirim. Asla yerini tutmaz ama ise yariyor...

Fotograf makinesini evde unuttugum icin iste size eski bir foto! (2009)
Silivri donusu Boyner`in Hangar Outlet magazasina ugradik. Beymen`den cooook ucuza birkac parca kapattim, yine yari fiyatina bir Nike aldim v.s. Hayli uygundu fiyatlar. Yakın olanlar ugrasınlar illa ki!
Gelgelelim tatil planlarina:) Planli-programli, hatta bu konuda takintili bir insan olan kocaciim ve giderek ona benzemeye baslayan ben, bu sene aslinda tatil yapmayi dusunemedik. Malum yeni ise girdim, izin alamam herhalde derken; mustesna patronum patlatti bana bi izin:) Onceden planlamadigimiz bu durum karsisinda afalladik tabii. N`apsak ne etsek derken; Bozacaada-Assos dedik; ben ufak tefek arastirdim. (Rengigül Pansiyon, Carpediem Bungalow, Capraz Otel, Aral Tatıl Cıftlıgı yaladım yuttum aslında ınternetten:)) Amaaa tatil haftasi geldi catti ne rezervasyon ne bisey...Dun aksam aradim tum tavsiye edilen yerleri her yer full...
Eee super (!)
En son Murat; "Askim arabada yatariz n`olcak" diyordu kiii...

Umutsuzca tavan yapmis otel fiyatlarinin arasinda gezinirken internette; birden ekranin sag yaninda bir banner gozume carpti. Ustunde de Ibrahim Tatlises:P Ne alakaysa tikladim! (Allah`in isi diyorum...)
Ve ve ve...
Cumartesi cok uygun bir fiyata Kibris`a ucuyoruz! Detaylar donunce, gunesli manzaralar ve gulen gozler esliginde paylasilacak:)
Yarin Cranberries konseri var; heyecanliyim cok. Dolores`i canli dinleyecegim...Bryan Adams ve Bon Jovi`yi de bir vakit izlersem daha da bisey istemem...

Ne kadar karisik bir yazi oldu ya.. Kafam cok daginik toparlayamiyorum...Sanirim bu tatile gercekten ihtiyacim var!
Offff hayat cok zor :) demek istiyorum sezlongda uzanirken:)
Bir de o resimlerdeki upuzuuuuuun iskeleden kosup copppp diye atlıycam Akdeniz'e...
Terlıklerımden flip flop sesler çıkartarak yürüycem ve kafama tek birşey bile takmiycam!!!!

Sevgiler,

İstanbul'da bir haftasonu ve Body Worlds turu

Bu satırları sıcak evimin serin ve sevimli balkonundan yazıyorum...Etrafımda rengarenk saksılarında çiçeklerim, pembe şirin fenerim, mavi örtülü yuvarlak masam havada yaz kokusu, keyfime diyecek yok:)

Bu cumartesi hava fenaydı İstanbul'da. Ben zaten bütün gün evde olmak zorunda olduğumdan hiç dert etmedim bu durumu. Akşama misafirleri olan her hamarat kadın gibi mutfaktan salona koşturdum durdum bütün gün, ama keyifle...

Dehşet bi limonlu cheesecake yaptım aslında cumartesi günü ama unuttum fotoğraflamayı. Kalsiyum deposu bişey oldu. Hiç tarif falan veremicem ama merak edenler Pelin'in Pastanesi'nden bakabilirler. Harfiyen uyguladım tarifi, sadece 22 cmlik kalıp kullandım. Yorumum peynirin fazla olduğu, zira hayli kalın oldu benimki...


Pazar günü güneşli güzel bir gündü...Sabah sıkı bir kahvaltının ardından önce Kanyon'a gittik Murat'la...Etkinlik alanında ATLITUR varmış Temmuz ayında, sevimli minikler sevimli atlara biniyordu. Kanyon'da kısa bir gezinti ve yaz ucuzluğundan kaptığım bir trençkot ile napsak diye kara kara düşünürken, aklımıza uzun zamandır medyada sıkça yer alan, bloglarda bahsedilen, dillerde dolanan Body Worlds geldi. Çıkınca anladık ki konuşulduğu kadar varmış.



Karaköy'de İstanbul Modern'in hemen yanındaki Antrepo'da kurulan sergi 17 Aralık'a kadar İstanbul'da. "Kadavra madavra aman iğrenirim" falan demeyin sakın! Plastinasyon denen bir teknikle katılaştırılan bedenler ki her biri için iki yılı bulan çalışmalar yapılıyormuş, gerçekten inanılmaz! Gezerken bu kadar muhteşem bir bedene sahip olduğum için Yaradan'a şükrettim ve gerçekten bu dünyanın gelmiş geçmiş en büyük eseri olan insan bedenini ancak çook büyük bir gücün yaratabileceğine inandım, resmen iman tazeledim!

Embriyodan , enfekte olmuş bir akciğere; şaha kalkmış kocaman bir attan uzun boyunlu zürafa bedenine kadar neler gördüm neler... Dikkatle incelendiğinde bütün bir yıl işlenen biyoloji dersinden daha faydalı olacağına inanıyorum bu serginin. Girişler 25 TL, öğrenci 21TL. 10 kişilik gruplara ekstra indirim var. İster kapıdan ister Biletix'den alabilirsiniz biletlerinizi.

Murat'la bu etkileyici geziden sonra İstanbul Modern'in cafesine bir uğradık. Gezimizi güzel bir sufle ve soğuk bir bira ile tatlandırıp serinlettikten sonra; yüzümüzde bir tebessümle köprü trafiğinin içinde şehre karıştık...

Organikanyon

Organikanyon Kanyon'un yeni açılan organik pazarı...Her cuma Kanyon'un en alt katında, Starbucks'ın önünde kuruluyor.

Ben her cuma şöyle bir bakıyorum ne var ne yok diye. Her hafta yöresinden, tam da olması gerektiği gibi mevsiminde taptaze ürünler oluyor. Ayrıca organik giysiler (bugün çok şeker zıbınlar vardı), temizlik ürünleri, undan bala , peynirden yoğurda, baharattan çaya ne ararsanız var. Tüm ürünlerin sertifikaları asılı duvarlarda.

Ben geçen hafta biber aldım, cumartesi kahvaltıda yedik çıtır çıtır:) Bebeği çorba içmeye yeni başlayan arkadaşlarım doktor tavsiyesi ile organik sebze çorbası yapmak için alışveriş yapıyorlar buradan.
Cuma günleri Levent'e yolu düşenlere, plazalarda çalışıp doğala hasret yaşayanlara şiddetle tavsiye ederim.

Evde ekmek denemelerim


Çalışmadığım dönemde evde en çok vakit geçirdiğim yer mutfaktı. Küçük ama sevimli mutfağımda Home TV şeflerinden öğrendiğim farklı tatları denedim; yedim, yedirdim, eğlendim.

Çalışmaya başlayınca durum tersine döndü tabii. Artık en çok su içmek için giriyorum mutfağa:)

Yine de bazen hamaratlığım tutmuyor değil. Hele kocacım benden bir şey istesin, atarım kendimi mutfağa dayanamam. Ne de olsa ben, gecenin köründe yumurta kırılan, helva kavrulan, arabaşı yenen Çalıkuşu ailesinin neferiyim:)

Nitekim böyle günlerden bir gün, dün akşam tam da ayacıklarımı uzatmış TV önüne kurulmuşken, Murat "Ceylan, bi ekmek yap da yarın işe götüreyim sabah taze taze" dedi. Bir süre önce denedim ilk kez evde ekmek yapmayı, öyle ekmek makinem falan da yok. Sinangil'in tam tahıllı ekmek unundan yapmıştım, tam tetamatıyla olmuştu ekmeğim. Bunun bir şans olmadığını dün geceki başarılı süreç sonunda pofur pofur kabaran ekmeğimle de görmüş oldum:)

Bir dahaki sefere, bu öğlen Kanyon Sosa'da lezzetine doyamadan yediğim zeytin tadında ekmeklerden yapmayı düşünüyorum. Sanırım içine biraz zeytin yağı ve zeytin ezmesi ile bu işi kotarırım...

Siz de benim gibi ekmeksiz doymayanlardansanız, bir de kendi ekmeğinizi deneyin derim...

Afiyet olsun...

Kireçburnunda balık ziyafeti...


Geçenlerde havanın sıcak olduğu bir pazar, Kanyon'da Caz Havası'nda Kerem Görsev'i dinledikten sonra, kuzen Gülşah ben ve Murat sahilde balık yiyelim dedik. Sahilde İstinye'den itibaren bildiğim tüm lezzet duraklarını arabayı park edecek yer bulamamız nedeniyle geçtiğimizden, son şansımız olan Kireçburnu'na geldiğimizde arabayı denize atıp yemek yemeye koşacak kadar açtık:)
Hazır aklıma Yeşim Ablam'ın bizi yıllar önce götürdüğü Tarihi Ali Baba Balık Lokantası da gelmişken, kocacım sonunda bir park yeri buldu ve geçmişte damağımda iz bırakan bu yeri tekrar keşvettik.
Açık hava iştahımızı iyice açtı, kuzenciğimle muhabbet eşliğinde balıklar boğazımızdan yuvarlandı. Balığımız çok lezzetli ve tazeydi. Ayrıca biz sonradan farkettik ama, meğer otoparkı da varmış lokantanın:) Daha sık tekrarlanması gereken güzel bir Pazar işte böyle geçti.
Balığı çok seven ama benim gibi pişirmeye üşenenlere; ne kadar faydalı olduğunu bir kere daha hatırlatıyor; Kireçburnu'na yolu düşenlere Tarihi Ali Baba Balık Lokantası'nı şiddetle tavsiye ediyorum:)

Vaniköy manzarasında bir akşam...

Bugün bütün gün ev temizliği ve yazlık kıyafetlerin dolaplara yerleştirilmesi ile geçti sayılır. Öğleden sonra biraz işle ilgili mail trafiğinden sonra attık kendimizi dışarı Murat'la...

Spora başlamaya karar verdik, gittik görüştük biyerle...Pazartesi başlıyoruz. Bakalım vucudum kendimi ne zaman toparlayacak; acele etse iyi olur çünkü Murat Michelin lastiğinin karakterine benzetmeye başladı beni:P Gideceğimiz yer Ataşehir'de...My Club diye bir yer...Yorumlarımı haftaya yaparım artık...


İşte bugün tüm bu işlerden sonra deniz kenarına gidip biraz hava alalım dedik. Trafikten kaçmaya çalışarak Murat tarafından geçmişte keşfedilen yollardan geçip kendimizi Vaniköy'e attık. Orası neresi dediğiniz duyar gibiyim, benim de bugüne kadar bi fikrim yoktu. Çengelköy ile Kandilli arasında deniz kenarında bir semtimiz:) Çengelköy tıklımtıkış olunca biraz daha gidelim dedik. Biraz gidince deniz kenarında bir çay bahçesi keşfettik. Adı: Alperenler . Manzara süper, 1. köprüyü tam karşıdan görüyor. Çok kalabalık değil, ikinci sırada bir masaya oturduk. Baskıcı garsonlar yok, birşey içmediğin zaman tepende dikilmiyorlar. İnsanlar ellerinde kitapları, laptopları takılıyorlardı rahat rahat. Biz biraz manzara seyri, biraz sohbet üstüne; birer porsiyon köfteyi mideye indirip, çaylarımızı da hüplettikten sonra, Eurovision izlemek için hızla eve geldik.

Biraz önce bitti performansları. Manga'nın şarkısını naçizane bir dinleyici olarak beğenmesem de, Türkiye'yi güzel şekilde temsil ettiklerini düşünüyorum. Umarım emeklerinin karşılığını alırlar.

Yarın, 30 Mayıs Pazar günü Saat 13'de Kanyon'da Kerem Görsev Trio var. Haberiniz olsun, ben ordayım...

Güzel bir akşam, Eurovision'da iyi bir derece ve güneşli bir Pazar diliyorum herkese:)

Bolu'da mangal ve hamam keyfi...


Haftasonuna keyifli bir yemekle Pizzeria Pidos'ta başlayınca, devamı da keyifli geçti... Cumartesi sabah arkadaşlarımız Aslı ve Okan'la düştük yollara. İstikamet Bolu'ydu.

Kahvaltımızı, Sapanca'da Şenay Abla'nın Mutfağı'nda; birbirinden lezzetli gözlemeler ve çiğ börekle yaptıktan sonra, öğleden sonra Bolu'da Karacasu Küçük Kaplıca Tesisleri'ne yerleştik. İki katlı küçük dublex bir dairede, kocamaaan bir küveti olan hamam-banyosu, oturma odası mutfağı ve iki yatak odası ile haftasonumuz için biçilmiş kaftandı.

Bolu Migros'tan yapılan alışverişimizin ardından, portatif mangalımız ve etlerimizle kendimizi Gölcük'e attık. Geçen yıl Abant'ı da görmüş olan ben, Gölcük'ü başka bir sevdim. Daha küçük, yanlız bir gölcük işte. Nasıl sevmiyim?

Gittiğimizde 3-5 aile kalmıştı zaten, biz ayrılırken neredeyse hava karardığından kimsecikler yoktu. Sessiz keyifli masalımsı manzaralı ve lezzeti içinde saklı bir öğleden sonraydı.

Akşam, erkekler otelde bilardo ve masa tenisi oynayarak çocukluk günlerine döndü; biz hanımlar çay içtik tavla oynadık. Saat 10 olduğunda herkes yorgunluktan salonda birer koltukta sızmıştı:)

Sabah başka bir heyecanla uyandık erkenden. Saat 7'de termal hamama kimseler girmeden gitmeliydik. Fakat planlar suya düştü, 7:30 da gitmemize rağmen oldukça kalabalıktı hamam. Aslı'yla memleketimden teyze manzaraları ile dolu hamamda, gülüşe gülüşe yıllanmış kirlerimizden arındık:) Hamamcı teyzenin maharetli ellerine bıraktık kendimizi. Bayıltan sıcak ve neme dayanabildiğimiz kadar dayandık.

Otelde kahvaltımızı yapıp yine düştük yollara Yedigöller'e gitmek için; ama ne yazık, kar yolları kapatmış, yolun yarısından geri dönmek zorunda kaldık:( Bolu'ya gitmek için bir sebep daha...

Güzel bir haftasonu geçirdik, bir daha ne zaman hamama giderim bilmem; ama gördüğüm yeşil tonları ve güzelim ağaçların büyüsü eminim beni bir daha çağırır.

Kısaca Bolu'ya bir daha gidilir:)

Taksimde pizza ve şarap - Pizzeria Pidos

Bu cuma, eski bankamın bana kazandırdığı nadide insanlardan biri; Diğdoş'um ve eşi Serhad'la beraber ailece Taksim'deydik.
Konuşacak çok şey vardı, Dilek'cim de gelecekti ama hastalandı cuma günü ve bizi yalnız bıraktı...Buradan okur ve kıskanır, bi daha buluşma günlerinde hastalanmaz umarım, tekrar geçmiş olsun arkadaşım:)
Pizzeria Pidos Diğdem'in fikriydi, biz Murat'la daha önce hiç gitmemiştik. Hatta Gümüşsuyu'nda tek yemek mekanımız caddenin başındaki Gezi Pastanesiydi. İkinci mekanımız Pidos oldu.
Loş ışıklı, sıcak bir mekan Pizzeria Pidos. Yeri de Gümüşsuyu'na girince meydandan, sağda Beşiktaş dolmuşlarının kalktığı yerin tam arkasında. Hani bir Çin lokantası vardır, kocaman kapılı. İşte onunla aynı sırada, daha aşşağıda...
Herkes pizza yedi, ben risotto yedim deniz mahsüllü. Pizzalar çok beğenildi. Risottayı ilk defa dışarıda denedim, normalde Home TVden öğrendiğim şekilde evde yapıyordum. Aslında becerebiliyor muyum bir bakiyim diye yedim. Becerdiğimi gördüm, evde yapmaya devam. Ama deniz mahsüllüsü değişikti; midye, karides, kalamar vardı içinde. Evde yapmak zor.
Fiyatlar uygundu. Pizza Hut, Dominos yerine; muhabbet etmek için gidilecek, hem de süper pizza yenebilecek bir yer. Tabii ki diğer İtalyan tarzı yerler gibi, makarnalar da menüde önemli yer kaplıyor.
Beni Taksim ürkütüyor artık geceleri, o kalabalığa girmek istemiyorum hiç. Pizzeria Pidos, kalabalıklara girmeden, beklentilerimi karşılar gibi gözüküyor.
Tavsiye ederim.

Sunset.Gittim.Beğendim.

Eveeet, sonunda işe girdim...
Sabah 6 buçukta uyanmalar, uyku mahmuru kıyafet denemeceler, servise yetişirken atılan deparlar, lastik üstü kısa kestirmeler, poğaça simit kahvaltılar .... ve daha bir sürü şey hayatıma hoşgeldi:)
Uzun bir aradan ve nerdeyse kafayı yiyor oluşumun ardından bu iş ilaç gibi geldi. Eve ekmek getirmemenin verdiği suçlulukla alamadığım ama aklımda yer eden bir sürü şeyi (ev eşyası- kıyafet- geresiz nesneler...) son üç haftadır atıyorum sepete:)
E yeni iş yeni heyecan, kutladık ettik vs. 3-5 hafta sonra herşey başlar yine monotonluğa... Ama önemli olan sanırım, haftaiçi nolursa olsun, haftasonunu coşku ile geçirmek, zevk almak her dakikasında, boşa harcamamak, yeni şeyler denemek, gezmek tozmak yemek içmek...
Umarım iş hayatımın bu dönemi beklediğim gibi geçer ve haftasonlarım da bi o kadar şenlikli olur ki ben de bu blogu amacına uygun şekilde donatırım resimler ve gezilerle...
Ve işte işe döndükten sonra keşfettiğim son yer; dün canımın içi kocamın beni sevgililer günü şerefine götürdüğü Sunset'ti...
Sunset Grill&Bar, Ulus'ta boğazı ayak altına alan inanılmaz bir manzaraya sahip. Servis ve kalite 5 yıldızlı. E herşey böyle olunca fiyatlar tavanda. Bu durumda da ülkemin tüm kalantorları ensesi kalınları mekanda:) hehe:)
Hakikaten etrafta Aşk-ı Memnu vari bir kalabalık vardı:) Kadınlar son derece şık, erkekler(gömleğini göbeğine kadar açan delikanlı hariç) çok beyefendi görünüyordu.
Sunset'tin Japon şefi Takemura lezzetli suşileri ve deniz mahsüllerinden oluşan yemekler sunuyor, diğerher türlü tat da menüde var. Biz dört kişi gidip her birimiz farklı yemekler söyleyip hepsini tattık. Zaten Takemura da lezzet paylaşımını öneriyormuş, menüde bile yazıyodu:) Benden tavsiye başlangıç olarak Karides Tempura, ana yemek olarak ördek başarılıydı ama aklım Morina'da kaldı:) Tatlı olarak da Çikolatalı sufle... Şarabımız da California'dandı.
Kısaca, benim için, yılda bir kere gidilebilecek, ambiyansı hoş, yemekleri lezzetli, servisin mükemmel olduğu bir mekandı. Seneye yine gider miyim? Sanmam, bunun yerine aynı ayarda başka bir yeri denemek daha hoşuma gider.
Bir de tavsiye; hava tam kararmadan gitmeli, kararınca camdan yansıyo görüntüler, manzaranın tadı kaçıyo...
Fotoğrafları ekleyemeyecek kadar tembelim... Ama webden bir foto buldum işte...








İşte Sunset.
Gittim.
Beğendim. :)






















28/02/2010: Tembelliğim sona erdi. İşte bizden bir foto...

Gundemim: Saglik ve beslenme!

Birkac aydir evin keyfini suruyorum. Keyif suruyorum derken abarttim... vakit bol olunca yapilan pastalar, aksam can cekince kavrulan helval...